|
"Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu, ne de kaşı gözüdür. Kadını asıl güzel yapan sevgisini paylaşabilmesi, fedakârlığı, karşılık beklemeden verdiği emeği, sınırsız sorumluluğu, toplumsal duyarlığı, barışçıl olması, engin anlayışı, sadakati, kalbini de katarak kullandığı aklı ve ana olma özelliğidir."
SONGÜL DÜNDAR
2009 yılı ile ilgili hafızalarımızı yokladığımızda hiç de iç açıcı olmayan bir tablo ile karşılaşıyoruz. İster istemez insanın içinden; ?umudumuz 2010 yılına kaldı? demek geliyor. 2009 yılı ile ilgili hafızalarımızı yokladığımızda, belli olaylar dahi umudumuzun 2010?a kaldığını söylemeye yetiyor.
Geçen haftaki yazımda ?İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi? nin ilk 15 maddesini, ?İnsan Hakları? haftası nedeniyle yazmıştım. Makale tekniğine uygun olarak kalan 15 maddesini de aşağıda bulacaksınız. Tabi egemen güçler uygularsa?
Bu hafta insan hakları haftasıdır.
Tıpkı Kızılay Haftası gibi?
Tıpkı Yeşilay Haftası gibi?
Tıpkı Yerli Malı Haftası gibi?
Sıradan ve göstermelik bir hafta!
Çoğu insan böyle bir haftanın varlığından bile habersizdir. Bırakın haftanın varlığından haberdar olmayı, çoğu kimse ?İnsan Hakları? diye ?Uluslararası Bir Sözleşme? den bile habersizdir.
Çok daha önemlisi; bu yasayı bildiği halde uygulamayan egemen güçler vardır.
10 Aralık 1948 tarihinde, Türkiye?nin de arasında bulunduğu Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği 30 maddelik ?İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi? şöyle der:
Madde?1) Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
Madde?2) Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyaset veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir.
Oku da adam ol!
Ne varsa okumakta var!
Artık okumayana ekmek yok!
Bu cümleler, toplumda çok sık duyduğumuz ifadelerdir.
Elbet ki bu ve buna benzer söylemler önemlidir.
Ama, şunu unutmamak gerekir ki; okumak; sadece okur yazar olmak demek değildir.
Okumanın, bilimsel kavramıyla; ?İnsanı kaliteli etkileme ve kaliteli tepki alma sanatı? olduğu düşünülürse; eğitimin sorunlarını bilmek ve bu sorunları çözmek, birinci derecede önem arz eder.
Ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin ekonomik durumlarıyla yakından bağlantılı olduğu bir gerçektir. Ancak;
Özellikle ?Bilgi Çağı? ifadesinin insanların hayatına girdiği 1990 yıllarda, ülkelerin gelişmişlik düzeylerini, yalnızca ?Fert Başına Düşen Milli Gelir, Enflasyon Rakamları v.b.? gibi ekonomik değişkenler ile tespit etmenin çok da yeterli olmadığı, zenginliği ileri teknoloji üretebilen bilimsel düşünceyi ve bilimsel yöntemleri kullanmayı bir yaşam biçimi haline getirebilmiş olan toplumlarda daha fazla olduğu anlaşılmıştır. Ülkemiz açısından değerlendirildiğinde; Türkiye?nin bu anlamda zengin olduğunu söyleyebilmemiz pek de mümkün değildir.