|
"Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu, ne de kaşı gözüdür. Kadını asıl güzel yapan sevgisini paylaşabilmesi, fedakârlığı, karşılık beklemeden verdiği emeği, sınırsız sorumluluğu, toplumsal duyarlığı, barışçıl olması, engin anlayışı, sadakati, kalbini de katarak kullandığı aklı ve ana olma özelliğidir."
SONGÜL DÜNDAR
Mustafa Kemal, öğretmenlere ve öğretmen yetiştiren kurumlara büyük önem vermişti. Anadolu?daki sert savaş şartlarına rağmen 1921 yılında; Malatya, Burdur, Diyarbakır, Çorum illerine yeni öğretmen okulları açılırken, 1922?lerde öğretmen yetiştirmek için yeni düzenlemeler yapılması ve ?Mıntıka öğretmen okulları? kurulması planlanıyordu.
Cumhuriyet döneminde bu fikir devamlı canlı tutulmuş, Üniversitenin Deneysel Psikoloji Öğretim Üyesi Ali Haydar (Taner) 1924 sonlarında verdiği bir konferansta, köylere öğretmen yetiştirmek üzere daha basit öğretmen okulları kurulmasını öneriyordu. Ali Haydar?a göre; Türkiye?de köy ve şehir hayatları birbirinden çok farklı idi. Şehirde yetişmiş kişilerin köylerde öğretmenlik yapmaları çok zordu. İlkokul çıkışlı köy çocuklarının alınacağı üç yıllık ?Köy Muallim Mektepleri?nde, çocuklar köy hayatına yakın bir biçimde yaşamalıydı. Ali Haydar beyin program taslağını hazırladığı bu okullar, 1925?te Konya?da toplanan Maarif Müfettişleri Kongresi?nin gündeminde de yer aldı. Bakanlıkta bir ?Köy Mektebi? dairesinin kurulmasını isteyenler, köylüyü köyden ayırmayacak, üretimden koparmadan çağdaşlaştıracak bir okul istiyorlardı. Bu arada, Maarif Vekâleti?nin daveti üzerine Türkiye?ye gelip oldukça önemli bir rapor veren John Dewey, köy okullarına öğretmen yetiştirecek tipte öğretmen okulları kurulmasını öneriyordu.
Abdullah Çağrı ELGÜN
YAZAR HAKKINDA:
1955 yılında Kars?ın Dikme Köyü?nde doğdu. İlkokulu köyünde, Ortaokulu ve Liseyi, Cılavuz Öğretmen Okulunda bitirdi.
Öğretmen Okulunun son sınıfında iken okuldaki başarısı sebebiyle, Ankara Yüksek Öğretmen Okuluna gönderilmek üzere seçildi. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü, Lisan Programını bitirdi. Ankara Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okulu Lise Öğretmenliği diploması aldı. Daha sonra Ankara Üniversitesi Kimya Yüksek Mühendisliğini bitirdi; fakat mühendislik yapmayarak öğretmenliği tercih etti.
İlk Görev yeri, Ankara Hasanoğlan Öğretmen Okulu?dur. Daha sonra Ankara Mustafa Kemâl Lisesi?nde Kimya Öğretmeni olarak çalıştı. Uzun yıllar Ankara Ayrancı Lisesi?nde Kimya Öğretmeni olarak görev yaptıktan sonra, emekli oldu.
Halen mesleğini dershanelerde öğretmen olarak devam ettirmektedir.
Yazar, kendi branşında sayısız başarılara imza atmanın yanı sıra, çeşitli halk kültürü programları, halk kültürü dergileri ve kitaplarına da danışmanlık yapmıştır.
Evli ve iki çocuk annesi olan yazarın eşi de kendisi gibi öğretmendir.
ROMANIN KONUSU:
Roman, 1828?li Türkmençay Andaşması?nın yapıldığı yıllardır. Osmanlı birçok cephede savaşlarla boğuşmaktadır. Dağıstan, Gürcistan ve Kafkaslar?dan göç eden, Terekeme Türkmenleri Osmanlının Mecburî İskân Politikaları gereği, Kars, Çıldır Eyaleti bölgelerine yerleştiriliyor. Daha sonra, Kurtuluş Savaşı yıllarında dış güçlerin, Ermenilileri (sadık teb?a) ayartmasıyla olaylar zinciri başlıyor. Yerli halk içindeki Ermeni Çetelerinin cebir, korku ve şiddet yaratmaları sebebiyle halk göçe zorlanarak, Kars ve Çıldır Eyaleti yöresine gelip yerleşen, Terekeme Türkmenleri?nin başından geçen olayları konu ediniyor.
Yöreye gelip yerleşen Terekeme Türkmen Oymakları?nın, çilesi yerleştirildikleri yerlerde de bitmiyordu. O dönem Osmanlı Türkiye?sinin başını kara bulutlar sarmıştı. Çoğu yerleşim yerlerinde halk sürgün ve perişandı. Eli silah tutan erkeklerin hemen hemen tamamı, birden fazla cephede yapılan savaşlarda vatanlarını savunmak üzere cepheye gitmişti. Yörede silahsız ve korumasız kalan yaşlılar, çoluk çocuk ve kadınlar ise savunmasız ve çaresiz kalmışlardı. Bunu fırsat bilen Ermeni çeteleri düşman güçlerinin de kışkırtması ile yörede yaşayan yerli halka rahat vermez ve her gün bir ilçeyi köyü basarak, baştan aşağı yakar, yıkar ve halkına olmadık işkencelerle, gazap ederlerdi.
Ne üniversiteye girişte,
Ne liseye girişte,
Ne de ortaokula girişte,
Bu gün yapılan genel sınavların hiç birisi en doğru seçme yöntemi değildir. Bunun böyle olduğunu 7?den 70?e bütün herkes iyi biliyor.
Özellikle Türkiye?de uygulanan giriş sınavlarını ve bu sınavlarla öğrenci seçme ve yerleştirme sistemlerinin doğru bir yöntem olmadığını, küçük çocuklar da dâhil her yaş ve her kesimden insan kendi ifade tarzıyla açıklar. Bu açıklamaların ifade tarzları farklı farklı da olsa birleştikleri bir tek ortak nokta vardır: Herkes bu yöntemden şikâyetçidir.
Peki, doğrusu nedir?
Suyunu içtiğimiz berrak pınarlar? Mis kokulu çiçek bahçeleri? At oynattığımız yaylalar? Bereketli topraklar? Tertemiz hava? Fazla değil, yarım asır öncesine kadar doğa ve çevre için bu vasıfları sayfalar dolusu yazsak bitmezdi, tükenmezdi. Bu gün, bunların kaç tanesini sayabiliriz ki? Nerede, temiz hava? Hani temiz çevre?
Güzelim berrak pınarlar var mı?